21 Aralık 2010 Salı

Otello olmak...

Otello… İtalyan Giuseppe Verdi tarafından bestelenen ve 1887 yılında ilk gösterimi yapılan dört perdelik opera eseridir.

Olay, 15.yüzyıl sonlarında Venedik hakimiyetinde olan Kıbrıs’ta geçer.  Kıbrıs Valisi Otello fırtınalı bir günde zafer kazanarak karaya ayak basar. Herkes sevinç içinde Otello’nun zafer konuşmasını dinler. İçlerinde iki kişi; eski yaveri Iago ve Venedikli Roderigo bu durumdan memnun değildir.  Iago, Otello’nun kendisi yerine yaverliğe getirdiği Yüzbaşı Cassio’dan dolayı Otello’ya düşman olmuştur. Roderigo da Otello’nun genç karısına aşk beslemektedir. Iago , Roderigo’yu da kendi saffına çekerek bir plan hazırlar. Zafer kutlamaları sırasında Cassio’yu şarhoş ederek onu nöbete çağıran eski Vali Montano'ya karşı kışkırtırlar. Kılıçlar çekilir ve Otello o esnada olay yerine gelir. Montano yaralı ve Cassio kör kütük sarhoştur. Olayın nasıl olduğunu Iago’dan anlatmasını isteyen Otello’ya Iago, kendi işine geldiği gibi olayı anlatır. Montano’yu yaralayan Cassio, Otello tarafından rütbesi ve yaverliği alınır. Bunu kullanan Iago tekrardan Otello’nun gözüne girerek yaveri olur ve planının ilk aşamasını başarıyla tamamlar. Bundan sonraki aşama Cassio ve Desdemona arasında düzmece bir aşk yalanını Otello’ya inandırmaya gelmiştir. Önce Cassio’yu tuzağa düşürür ve eğer tekrardan yaverliğe gelmesini istiyorsa affa aracılık yapması için Desdemona ile görüşmesi gerektiğine ikna eder. Daha sonra Otello’ya, Cassio ile Desdemona’nın bahçede yürüyüş esnasında buluşacaklarını ve gizlice onları gözetlemesini ister. Cassio Desdemona ile görüşür ve görüşmenin sonuna doğru Otello dayanamayarak sinirli bir şekilde çıka gelir. Cassio uzaklaşır ve bu esnada Desdemona’nın elindeki çiçek desenli mendil Otello tarafından yere fırlatılır. Iago’nun karısı Emilia hanımına vermek için mendili alır, ama Iago zorla mendili ele geçirerek planının ikinci aşamasını da gerçekleştirmiş olur. Bundan sonrası Iago için daha da kolaydır. Otello’dan mendilin akibetini sormasını ister. Otello artık aldatıldığı fikrine iyice kapılmıştır ve delicisine taptığı karısını hafif bir kadın olarak görmektedir. Iago fitnelerine devam eder.Elde ettiği mendili Cassio’nun eşyaları arasına koyar ve sonrasında Cassio ile yaptığı dostane sohbet sırasında aşk mevzusunu istediği yönde kurgular. Ancak Cassio, Otello’nun konuşmaları dinlediğinin farkında değildir. Konuşmaların sonuna doğru Cassio odasında kendisine ait olmayan bir mendil bulduğunu söylese de mendili alan Iago mendili sallar. Venedik’ten gelen kadırganın yanaştığını bildiren top atışıyla Cassio salondan ayrılır ve ortaya çıkan Otello,  Desdemona’nın ihanetinden artık emin olduğunu ve nasıl öldüreceğini düşündüğünü söyler. Venedik dükünün emri ile Otello Venedik’e geri çağrılırken, Kıbrıs valisi olarak Cassio atanmıştır. Elçilerin önünde Otello çılgına dönerek karısını ihanetle suçlar. Herkes şok içindedir. Akşam olur, Desdemona Emilia ile vedalaşarak son duasını eder. Otello sessizce odaya girer, uyumakta olan karısını elleri ile boğar. Olayların gelişiminden haberdar olan Emilia dayanamaz ve odaya gelir, ama Desdemona ölmüştür. Odaya gelenlere bu aşk hikayesinin kocası Iago tarafından düzenlendiğini anlatır. Bunu duyan Otello hançerini kalbine saplar, Desdemona’yı son defa öpmek ister ama bunu başaramadan ölür...

Bunca şeyi anlattık, yazdık ama. Sonuç kısmı oldukça kısa olacak.

Soru şu: Burada yalnız olan kim?
Kimilerinin etrafı ne kadar da kalabalık değil mi?  Televizyonlara çıkan kitleye bakın; sanatçılara, iş adamlarına, siyasetçilere. Hepsinin etrafında hep belli tipde aynı insanlar. Ama onları mı seviyorlar, yoksa sevgileri tamamen duygusal mı?


Bakın etrafınıza, kendinize bakın.

Siz siz olun Otello olmayın… 

6 Aralık 2010 Pazartesi

2006 İtalya...5.Bölüm: Siena

İtalya
   

Floransa'da erkenden aldığımız sabah kahvaltısı sonrasında; İtalya'nın başkenti tarihi ve kültürel dokusuyla her yıl milyonlarca turiste ev sahipliği yapan Roma'ya doğru yol alıyoruz. Ama önce her sene Temmuz ve Ağustos ayında iki kez düzenlenen geleneksel Palio At Yarışları "Il Palio" ile ün salmış Siena'ya uğruyoruz.

Siena şehri bir tepe üzerine inşa edilmiş. Şehrin evleri tuğladan yapılma ve şehrin etrafı surlarla çevrilidir. Siena, Güney Toksana bölgesinde yer alan  bir orta çağ şehri olmasına rağmen iyi korunmuştur.  Oyulması kolay, volkanik kayalara sahiptir. 
Şehrin tarihine baktığımızda ise; Etrüsk Krallığın'da yaşayanlar, Roma İmparatorluğu kurulduğunda Siena'ya göç ederler ve kayalıklarda şehir kurulur. M.Ö.2.yy ile 1.yy.'ları arasında Romalılar burayı tamamen işgal ederek, Etrüsk sanatı ve kültürünü yok ederler.
 
San Marco Kapısı tarihi merkezdir. 60.000 nüfuslu şehirde iki üniversite ve bir konservatuvar vardır. 
Bankacılığın başladığı yer Siena'dır. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni, haçlı seferleri ile paranın değerlendirilmesinin başlamasıdır. Zira Siena, Haçlı birliklerinin toplanma yeridir.
Siena'da 16.yy itibaren Medici arması görülür. Yönetim Floransa kökenli Medici ailesine geçmiştir.  
Küçük bir ek; seramik Siena kökenlidir.



Burada 17 mahalle ve bu mahalleri simgeleyen hayvan figürlü bayraklar ile karşılaşıyoruz. Öyle ki; bu bayraklar her mahallede binalara asılmış durumdaydı. Gittiğimiz tarih Palio'ya yakın olduğundan sokaklardaki bina duvarlarında rengarenk mahalle bayrakları asılıydı. Ayrıca, Palio dönemlerinde mahalle halkına yemek verilerek bir şenlik havasında Palio'nun yaklaşması kutlanırmış. Gezerken bir mahallede akşam için sokağa masa ve sandalye konduğunu bile gördük. 


Siena fotolarından seçmeler...



Devam Edecek...6. Bölümde Roma'dayız...

3 Aralık 2010 Cuma

Yürümek...

  
Yürümek… İnsanoğlunun dünyaya gelmesi ve merakla beklenen küçük adımlar. Önce tutunmayla başlayıp sonra yaydan kurtulmuşçasına bilinçsizce sağa sola atılan ilk adımlar,  yürümeler. Büyüdükçe okula, sinemaya, işe; hep yürümeler. Askerde bile uygun adım yürümeler. Modellerin, mankenlerin kendilerine has yürüyüşleri vardır, salına salına yürür onlar. Bir de otoriteye karşı çıkanlar yürür, ama onların yürüyüşü haşindir adeta zımparalarlar yolları.
  
Yürümek… Kuşkusuz insanoğlunun birey olarak toplum içine karışıp sosyalleşmesi için yaptığı ilk harekettir yürümek. Öyle ya, ya olduğumuz yere çakılı kalsaydık. Birbirimizden habersiz, bir ağaç, bir çiçek misali. Olacak şey midir; Marmaris’te bir yaz günü, deniz iki adım ötenizdeyken, kulaçlamak isterken Ege'yi deniz kenarında bir çam olmak ya da gün batarken İzmir’in o meşhur imbatı eşliğinde dans eden martıları yakalamak istercesine , Kordonboyu’nda yürümek varken rüzgarın eğdiği bir gül olmak.
  
Yürümek… Bir Pazar sabahı tüm hafta çalışmanıza rağmen, erken kalkmayı göze alıp sırf şehrin yapay ve boğucu ortamından kaçmak için doğada yürümek. O sessizlik içinde yürürken; akan bir derenin şırıltısı, bir kuşun şakıması  veya attığınız her adımda kurumuş yaprakların çıkardığı hışırtıları dinlemek. Kah inerken, kah tırmanırken yürümek.
   
Yürümek… Bazen hazindir yürümek. Yeni göçmüş bir arkadaşın, bir akrabanın arkasında anılarla yürümek. Adımlarınızın sizi nereye götürdüğünü bilemeden yürümek, ama  her adımda da kaderinize bir adım daha yaklaştığınızı bilerekten yürümek... Sadece  yürümek.

BUMERANG üyesi

Bumerang - Yazarkafe