Yürümek… İnsanoğlunun dünyaya gelmesi ve merakla beklenen küçük adımlar. Önce tutunmayla başlayıp sonra yaydan kurtulmuşçasına bilinçsizce sağa sola atılan ilk adımlar, yürümeler. Büyüdükçe okula, sinemaya, işe; hep yürümeler. Askerde bile uygun adım yürümeler. Modellerin, mankenlerin kendilerine has yürüyüşleri vardır, salına salına yürür onlar. Bir de otoriteye karşı çıkanlar yürür, ama onların yürüyüşü haşindir adeta zımparalarlar yolları.
Yürümek… Kuşkusuz insanoğlunun birey olarak toplum içine karışıp sosyalleşmesi için yaptığı ilk harekettir yürümek. Öyle ya, ya olduğumuz yere çakılı kalsaydık. Birbirimizden habersiz, bir ağaç, bir çiçek misali. Olacak şey midir; Marmaris’te bir yaz günü, deniz iki adım ötenizdeyken, kulaçlamak isterken Ege'yi deniz kenarında bir çam olmak ya da gün batarken İzmir’in o meşhur imbatı eşliğinde dans eden martıları yakalamak istercesine , Kordonboyu’nda yürümek varken rüzgarın eğdiği bir gül olmak.
Yürümek… Bir Pazar sabahı tüm hafta çalışmanıza rağmen, erken kalkmayı göze alıp sırf şehrin yapay ve boğucu ortamından kaçmak için doğada yürümek. O sessizlik içinde yürürken; akan bir derenin şırıltısı, bir kuşun şakıması veya attığınız her adımda kurumuş yaprakların çıkardığı hışırtıları dinlemek. Kah inerken, kah tırmanırken yürümek.
Yürümek… Bazen hazindir yürümek. Yeni göçmüş bir arkadaşın, bir akrabanın arkasında anılarla yürümek. Adımlarınızın sizi nereye götürdüğünü bilemeden yürümek, ama her adımda da kaderinize bir adım daha yaklaştığınızı bilerekten yürümek... Sadece yürümek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder