24 Ocak 2011 Pazartesi

Koloni

"Çığlık orgun içine hapsolmuştu."*

Böyle başlıyor Jean-Christophe Grangé “Koloni”ye. Nazi Almanyası’ndan, 1973 Pinochet Şilisi’ne oradan da günümüz Fransası'na uzanan işkence, tarikat ve çığlık yumağı.

Koloni… En basit anlatımı ile; hiçbir öldürücü alet kullanmadan sadece çocukların çıkardığı çığlığın insanı öldürebileceği üzerine kurulmuş, olayların ayrıntıları ile irdelendiği ve kurgulandığı bir roman.
"Onlar çocuktular… En mükemmel elmaslarının saflığındaydılar… Ne ufak bir lekeleri ne de ufak bir kusurları vardı… Ve ne de en ufak bir günahları. Ama onların saflığı kötülüğün saflığıydı…"*
Paris’te  Ermeni Kilisesinde esrarengiz bir cinayete kurban giden Şilili müzikolog ve koro şefi Goetz… Cinayet sırasında kilisede bulunan Ermeni kökenli emekli baş komiser Kasdan olayı çözebilecek midir? Olay yerindeki küçük ayak izleri kimlerindir? Kilise korolarından kaybolan çocukların sırları nedir?
Dört günde ard arda işlenen ve faillerinin küçük çocuklar olduğu dört cinayetin ortak noktası; öldürülenlerin kulak zarlarının patlamış olmasıdır.
Peki, cinayet aleti nedir? Çığlık olmasın! Çocukların o saf sesleri.
Kasdan’ın araştırmasına sonradan katılan, görevden uzaklaştırılmış uyuşturucu müptelası Rus kökenli polis Volokine… Her ikisinin de geçmişten gelen sırları var. Kasdan gerçekten Kasdan mı?  Volokine neden çocuklara karşı işlenen suçlarda hassas?
Müzik ile işkenceyi bir araya getiren Nazi müzikolog Hartmann Almanya’da barınamayınca hangi ülkede Koloni’yi kurdu.
Şili’de çocuklar üzerinde gerçekleştirilen deneylerde bulunan ve Pinochet’in devrilmesine yakın Fransa’ya sığınan koro şefi kimdi dersiniz?
Fransız haber alma ve askeri istihbarat servislerini Şili’de bir araya getiren esrarengiz neden: İşkence.
Avrupa’nın göbeğinde, Fransa’nın uzak bozkırında Fransız devletinin himayesinde kurulan ve kendi kendini yöneten “Ülke içinde Ülke: Koloni”. Ve başında babasından görevi devralan oğul Hartmann.
Koloni’de çocukluğunu geçirmiş Volokine ve eski asker emekli baş komiser Kasdan Koloni’ye sızıp çatışırken, Fransa devleti Koloni üzerindeki korumasını kaldırır. Rüzgâr tersine dönmüştür. Koloni dağıtılmıştır, ancak insanı öldürebilecek çığlığa sahip olan çocuk hangisidir?
Jean-Christophe Grangé ustalığını yine konuşturuyor. Fransız edebiyatının ünlü kalemi, bu romanında da sosyolojik betimlemelere yer verirken tarihsel saptamalarda da bulunuyor.  Grangé; bir yandan işkenceci Fransız subayların davranışlarını, polislerin olaylara yaklaşımlarını, Hıristiyan inancında müziğin toplumdaki yeri ve Koloni’de yaşayan insanların davranışlarını irdelerken; bir yandan da Nazilerin ikinci dünya savaşında insanlık dışı deneylerini, 1970 yılında Şili’de iktidara gelen sosyalist Allende yönetiminin Amerikalılar tarafından 1973 yılında neden sona erdirildiğini, bir darbe ile Allende’nin yerine geçen diktatör Pinochet’in 17 yıl süren kanlı iktidarını, bu diktatörlüğe yardım eden Fransız subayların Fransa’nın üstün çıkarları için Afrika sömürgelerinde yaptıkları akıllara durgunluk veren katliamlarını da satır aralarında okuyucuya aktararak merak uyandırıyor. Koloni nefes nefese okuyacağınız, okurken sizi sıkmayan keyifli bir polisiye.   
*Alıntılar: "Koloni, J.C.Grangé, Doğan Kitap,2009"
                                                                                                   


14 Ocak 2011 Cuma

Gaz Lambası

Şöyle biraz gerilere gitsek, zaman tüneline girsek.
Hani fırtınalı bir günde, yağışlı bir havada ya da üretimin yetersiz kaldığı bir anda gece gündüz fark etmez gidiverirdi elektrik. Gece ise ani bir kararma ufak bir sersemlemeyle beraber ne olduğunu anlayana kadar bir an çaresizlik içinde kalırdık. Gündüz ise duran buzdolabına, görüntüsü giden televizyona ya da sesi kesilen radyoya bir an için istemsizce göz atardık.
Gece ise el yordamıyla önce bir kibrit ya da bir çakmak; sonra ise bir mum ama her evin vazgeçilmezlerinden bir gaz lambası arardık. İlkokul yıllarından hatırlıyorum da; özellikle kış günlerinde yemeği yer verilen ödevleri yapmak için tam otururdum. Haydeee, elektrikler yine gitti! Hemen el yordamıyla bir kibrit kutusu bulunur, gaz lambamız dolaptan masaya terfi ederdi. Buram buram gaz yağı kokan fitili çıkarılır, kibrit ile tutuşturulurdu. Tabii gaz lambasının şişesini yerine yerleştirmeden net bir ışık almak imkansızdır. Eh, onu da yerine yerleştirdikten sonra başlardık ödevleri yapmaya. Ama bir ampülünün yaydığı  ışık kadar her yeri aydınlatamazdı. Okumaya kalkardınız; sayfa yaprakları saman kağıdından sarı, yutardı harfleri ya da aydınlatamazdı kitabın her köşesini, zor bela okurdunuz. Yazmaya kalkardınız; kalemin izi denk gelir parlardı. En çok da aklınızda, gaz yağının yanmasıyla oluşan o isin kokusu beyniniz de yer ederdi. O yağlı genzi yakan kesik  kokusu. Kesik koku arttıkça anlardınız ki; fitil biraz ucundan kesilmek istiyor. Zira yanan artık gaz yağı değil fitilidir. Yoksa lambanın suçu yoktur, aydınlatır sadece.
Kaçımızın artık evinde gaz lambası var, ya da gaz lambası görmüşlüğümüz var mı? Artık ya pil ile çalışan fenerler ya da şarjlı ışıldaklarımız var. Çin malı.
Gaz lambaları emekli oldu artık. Geçmişte kalan herşey gibi yaşandı bitti…

BUMERANG üyesi

Bumerang - Yazarkafe