21 Aralık 2010 Salı

Otello olmak...

Otello… İtalyan Giuseppe Verdi tarafından bestelenen ve 1887 yılında ilk gösterimi yapılan dört perdelik opera eseridir.

Olay, 15.yüzyıl sonlarında Venedik hakimiyetinde olan Kıbrıs’ta geçer.  Kıbrıs Valisi Otello fırtınalı bir günde zafer kazanarak karaya ayak basar. Herkes sevinç içinde Otello’nun zafer konuşmasını dinler. İçlerinde iki kişi; eski yaveri Iago ve Venedikli Roderigo bu durumdan memnun değildir.  Iago, Otello’nun kendisi yerine yaverliğe getirdiği Yüzbaşı Cassio’dan dolayı Otello’ya düşman olmuştur. Roderigo da Otello’nun genç karısına aşk beslemektedir. Iago , Roderigo’yu da kendi saffına çekerek bir plan hazırlar. Zafer kutlamaları sırasında Cassio’yu şarhoş ederek onu nöbete çağıran eski Vali Montano'ya karşı kışkırtırlar. Kılıçlar çekilir ve Otello o esnada olay yerine gelir. Montano yaralı ve Cassio kör kütük sarhoştur. Olayın nasıl olduğunu Iago’dan anlatmasını isteyen Otello’ya Iago, kendi işine geldiği gibi olayı anlatır. Montano’yu yaralayan Cassio, Otello tarafından rütbesi ve yaverliği alınır. Bunu kullanan Iago tekrardan Otello’nun gözüne girerek yaveri olur ve planının ilk aşamasını başarıyla tamamlar. Bundan sonraki aşama Cassio ve Desdemona arasında düzmece bir aşk yalanını Otello’ya inandırmaya gelmiştir. Önce Cassio’yu tuzağa düşürür ve eğer tekrardan yaverliğe gelmesini istiyorsa affa aracılık yapması için Desdemona ile görüşmesi gerektiğine ikna eder. Daha sonra Otello’ya, Cassio ile Desdemona’nın bahçede yürüyüş esnasında buluşacaklarını ve gizlice onları gözetlemesini ister. Cassio Desdemona ile görüşür ve görüşmenin sonuna doğru Otello dayanamayarak sinirli bir şekilde çıka gelir. Cassio uzaklaşır ve bu esnada Desdemona’nın elindeki çiçek desenli mendil Otello tarafından yere fırlatılır. Iago’nun karısı Emilia hanımına vermek için mendili alır, ama Iago zorla mendili ele geçirerek planının ikinci aşamasını da gerçekleştirmiş olur. Bundan sonrası Iago için daha da kolaydır. Otello’dan mendilin akibetini sormasını ister. Otello artık aldatıldığı fikrine iyice kapılmıştır ve delicisine taptığı karısını hafif bir kadın olarak görmektedir. Iago fitnelerine devam eder.Elde ettiği mendili Cassio’nun eşyaları arasına koyar ve sonrasında Cassio ile yaptığı dostane sohbet sırasında aşk mevzusunu istediği yönde kurgular. Ancak Cassio, Otello’nun konuşmaları dinlediğinin farkında değildir. Konuşmaların sonuna doğru Cassio odasında kendisine ait olmayan bir mendil bulduğunu söylese de mendili alan Iago mendili sallar. Venedik’ten gelen kadırganın yanaştığını bildiren top atışıyla Cassio salondan ayrılır ve ortaya çıkan Otello,  Desdemona’nın ihanetinden artık emin olduğunu ve nasıl öldüreceğini düşündüğünü söyler. Venedik dükünün emri ile Otello Venedik’e geri çağrılırken, Kıbrıs valisi olarak Cassio atanmıştır. Elçilerin önünde Otello çılgına dönerek karısını ihanetle suçlar. Herkes şok içindedir. Akşam olur, Desdemona Emilia ile vedalaşarak son duasını eder. Otello sessizce odaya girer, uyumakta olan karısını elleri ile boğar. Olayların gelişiminden haberdar olan Emilia dayanamaz ve odaya gelir, ama Desdemona ölmüştür. Odaya gelenlere bu aşk hikayesinin kocası Iago tarafından düzenlendiğini anlatır. Bunu duyan Otello hançerini kalbine saplar, Desdemona’yı son defa öpmek ister ama bunu başaramadan ölür...

Bunca şeyi anlattık, yazdık ama. Sonuç kısmı oldukça kısa olacak.

Soru şu: Burada yalnız olan kim?
Kimilerinin etrafı ne kadar da kalabalık değil mi?  Televizyonlara çıkan kitleye bakın; sanatçılara, iş adamlarına, siyasetçilere. Hepsinin etrafında hep belli tipde aynı insanlar. Ama onları mı seviyorlar, yoksa sevgileri tamamen duygusal mı?


Bakın etrafınıza, kendinize bakın.

Siz siz olun Otello olmayın… 

6 Aralık 2010 Pazartesi

2006 İtalya...5.Bölüm: Siena

İtalya
   

Floransa'da erkenden aldığımız sabah kahvaltısı sonrasında; İtalya'nın başkenti tarihi ve kültürel dokusuyla her yıl milyonlarca turiste ev sahipliği yapan Roma'ya doğru yol alıyoruz. Ama önce her sene Temmuz ve Ağustos ayında iki kez düzenlenen geleneksel Palio At Yarışları "Il Palio" ile ün salmış Siena'ya uğruyoruz.

Siena şehri bir tepe üzerine inşa edilmiş. Şehrin evleri tuğladan yapılma ve şehrin etrafı surlarla çevrilidir. Siena, Güney Toksana bölgesinde yer alan  bir orta çağ şehri olmasına rağmen iyi korunmuştur.  Oyulması kolay, volkanik kayalara sahiptir. 
Şehrin tarihine baktığımızda ise; Etrüsk Krallığın'da yaşayanlar, Roma İmparatorluğu kurulduğunda Siena'ya göç ederler ve kayalıklarda şehir kurulur. M.Ö.2.yy ile 1.yy.'ları arasında Romalılar burayı tamamen işgal ederek, Etrüsk sanatı ve kültürünü yok ederler.
 
San Marco Kapısı tarihi merkezdir. 60.000 nüfuslu şehirde iki üniversite ve bir konservatuvar vardır. 
Bankacılığın başladığı yer Siena'dır. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni, haçlı seferleri ile paranın değerlendirilmesinin başlamasıdır. Zira Siena, Haçlı birliklerinin toplanma yeridir.
Siena'da 16.yy itibaren Medici arması görülür. Yönetim Floransa kökenli Medici ailesine geçmiştir.  
Küçük bir ek; seramik Siena kökenlidir.



Burada 17 mahalle ve bu mahalleri simgeleyen hayvan figürlü bayraklar ile karşılaşıyoruz. Öyle ki; bu bayraklar her mahallede binalara asılmış durumdaydı. Gittiğimiz tarih Palio'ya yakın olduğundan sokaklardaki bina duvarlarında rengarenk mahalle bayrakları asılıydı. Ayrıca, Palio dönemlerinde mahalle halkına yemek verilerek bir şenlik havasında Palio'nun yaklaşması kutlanırmış. Gezerken bir mahallede akşam için sokağa masa ve sandalye konduğunu bile gördük. 


Siena fotolarından seçmeler...



Devam Edecek...6. Bölümde Roma'dayız...

3 Aralık 2010 Cuma

Yürümek...

  
Yürümek… İnsanoğlunun dünyaya gelmesi ve merakla beklenen küçük adımlar. Önce tutunmayla başlayıp sonra yaydan kurtulmuşçasına bilinçsizce sağa sola atılan ilk adımlar,  yürümeler. Büyüdükçe okula, sinemaya, işe; hep yürümeler. Askerde bile uygun adım yürümeler. Modellerin, mankenlerin kendilerine has yürüyüşleri vardır, salına salına yürür onlar. Bir de otoriteye karşı çıkanlar yürür, ama onların yürüyüşü haşindir adeta zımparalarlar yolları.
  
Yürümek… Kuşkusuz insanoğlunun birey olarak toplum içine karışıp sosyalleşmesi için yaptığı ilk harekettir yürümek. Öyle ya, ya olduğumuz yere çakılı kalsaydık. Birbirimizden habersiz, bir ağaç, bir çiçek misali. Olacak şey midir; Marmaris’te bir yaz günü, deniz iki adım ötenizdeyken, kulaçlamak isterken Ege'yi deniz kenarında bir çam olmak ya da gün batarken İzmir’in o meşhur imbatı eşliğinde dans eden martıları yakalamak istercesine , Kordonboyu’nda yürümek varken rüzgarın eğdiği bir gül olmak.
  
Yürümek… Bir Pazar sabahı tüm hafta çalışmanıza rağmen, erken kalkmayı göze alıp sırf şehrin yapay ve boğucu ortamından kaçmak için doğada yürümek. O sessizlik içinde yürürken; akan bir derenin şırıltısı, bir kuşun şakıması  veya attığınız her adımda kurumuş yaprakların çıkardığı hışırtıları dinlemek. Kah inerken, kah tırmanırken yürümek.
   
Yürümek… Bazen hazindir yürümek. Yeni göçmüş bir arkadaşın, bir akrabanın arkasında anılarla yürümek. Adımlarınızın sizi nereye götürdüğünü bilemeden yürümek, ama  her adımda da kaderinize bir adım daha yaklaştığınızı bilerekten yürümek... Sadece  yürümek.

22 Ekim 2010 Cuma

2006 İtalya...4.Bölüm: Floransa

 
İtalya


Floransa Rönesans'ın ve Michelangelo'nun dantel gibi süslediği şehir. Leonardo da vinci ve Dante gibi sanatçıların eserleri de Arno Nehri kıyısına kurulmuş olan Floransa'yı süslemekte. Floransa'nın en önemli ailelerinden  Medici ailesinin siyasi  ve maddi etkinliğinde (13.yy ve 17.yy arasında,) Floransa; kültür ve ekonomik alanda gelişerek Avrupa Rönesansında önemli bir yere oturmuştur.                                               Venedik'i arkada bırakarak 280 km. uzaktaki Floransa'ya, Pisa turunu da gerçekleştirdikten sonra akşamüstü varıyoruz. Oldukça eski bir binadan otele dönüştürülen otelimize yerleşiyor ve kendimizi hemen Floransa sokaklarına atıyoruz. Eski şehrin sokakları dar ve kalabalık. Arabalar sokak üstüne park edilmiş. Yürürken "İstanbul" adlı bir Türk kebapçının önünden geçiyoruz. İçerdekilere merhaba diyoruz. Yemek davetlerini kabul etmiyoruz. Zira akşam Duomo etrafındaki restoranların birinde topluca Floransa bifteği yiyeceğiz. Otelden sadece 10 dakika sonra kendimizi  Santa Maria del Fiore katedraline önünde buluyoruz.  Katedral önü kalabalık mı kalabalık. Ayrıca bulunduğu alan o kadar dar ve katedral o kadar devasa  ki, katedrali fotoğraf kadrajına sığdıramıyoruz.  1296 yılında Arnolfo di Cambio'nun yapımına başladığı ve 1436 yılında Filippo Brunelleschi tarafından bitirilen Katedralin yapımında, İtalyan bayrağının renklerini simgeleyen; geometrik desenli beyaz (Carrara'dan), kırmızı (Siena'dan) ve yeşil (Prato'dan) mermerler kullanılmış.
 
Katedralin hemen karşısındaki San Giovanni Vaftizhanesi 'nin  bronz kapıları Lorenzo Ghiberti'nin eseridir ve Michelangelo tarafından Rönesansın başlangıcı olarak gösterildiğinden "Cennetin Kapıları" olarakta adlandırılır. 














 
Katedralin hemen yanındaki çan kulesi katedralden bağımsız inşa edilmiştir. 1334 yılında Giotto di Bondone'nun başladığı çan kulesi ,1359 yılında Francesco Talenti tarafından bitirildiğinde 85 m. yüksekliğe ulaşmıştır. Yapımının uzun sürmesi, kulenin değişik dönemlerin izlerini taşımasına neden olmuştur.
Floransa'ya gelipte; dünyanın en eski ve ünlü sanat müzelerinden biri olan, zamanında Medici Ailesinin yönetim merkezi daha sonra da ailenin sanat kolleksiyonlarının sergilendiği Uffizi Müzesini gezmemek olmazdı.  
Haliyle burası popüler olunca aynı güne bilet bulamadık, saatte akşama yaklaşıyordu. Ertesi güne 15:15-15:30 girişine bilet bulabildik. Kişi başı 12,5€. Bilet gişesinin camında giriş saatlerini gösteren tablodan yer varsa istediğiniz zamana randevu ile girebiliyorsunuz. Bileti aldım, istediğimde gideyim yok. Böylece, izdihamı da engellemiş oluyorlar. Ama yinede giriş sırasında mutlaka 40-50 kişi oluyor. saati geçirmemek lazım. İçeride foto çekimi yasak. Her odada ,ki eskiden buraları ofismiş -uffizi italyanca ofis demek-, köşe başlarına oturmuş görevliler var.
Yapı U şeklinde, iki katlı ve Arno Nehri kıyısında; gizli koridorlar vasıtası ile Ponte Vecchio üzerinden Arno Nehrini aşıp karşı taraftaki Pitti Sarayına geçilebiliyor. 
İçerisi Rönesans'ın ihtişamına ev sahipliği yapıyor. Büstler, kılıçlar, kalkanlar ve tabii ki Giotto, Raphael, Pontormo, Titian, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Boticelli gibi dönemin en ünlü ressamlarının  13.yy'dan 18.yy'a kadarki çalışmalarını görmek mümkün. Hatta gittiğimizde,Leonardo da Vinci'nin orjinal çizimleri ve el yazmalarını içeren eserleri ile ilgili bir sergi de vardı.

Eski Köprü "Ponte Vecchio" Floransa'yı ayıran Arno Nehri'nin en dar yerine kurulmuş. Burada yan yana kuyumcular ve hediyelik eşya satan birçok dükkan var.
Michalengelo Meydanı Floransa'yı tepeden seyredebileceğiniz ve harika fotoğraf kareleri yakalayabileceğiniz bir nokta.












Floransa foto slaytlarını umarım beğenirsiniz...





Devam Edecek...5. Bölümde Siena'dayız...

18 Ekim 2010 Pazartesi

2006 İtalya...3.Bölüm: Pisa

Venedik'ten Floransa'ya doğru yol alırken, Po Ovası ve bunu besleyen Po Nehri'ni geçtik.
Floransa'ya varmadan önce Floranas'dan yaklaşık 100 km güneybatıda yer alan Pisa'ya gidiyoruz. Venedik ve Floransa arasının da 280 km. olduğunu ekleyelim.
Geniş tarlalarda ayçiçeği de ekiliydi çam  da. Pistoia'dan geçerken çam tarlasından geçtik. Burada yetiştirip yurtdışına ,Türk belediyelerine, bile satıyorlarmış.


Pisa'da tur otobüsleri belli bir yere kadar girebiliyor. Sonrasında 5oo metre ileri gitmek için 5€ vererek rengarenk vagonlu tekerlekli trene biniyorsunuz. Böylece çocukluğunuza geri dönüyorsunuz. 

Pisa'nın Katedral meydanında "Piazza del Duomo" ; Pisa Kulesi, Katedral (Duomo), Vaftizhane ve Anıt Mezar bulunmaktadır.





Pisa fotoğraflar slaytını aşağıda bulabilirisniz. İyi seyirler...





Devam Edecek...4. Bölümde Floransa'dayız...

2006 İtalya...2.Bölüm:Venedik

İtalya


121 adacık ve bunları birbirine bağlayan 400'den fazla köprüsü, müzeleri, sarayları, bazilikaları ve gondolları ile bir açık hava müzesi.
Erkenden edilen bir kahvaltının ardından midibüsümüzle, bizi Venedik'e götürecek Vaporetto'nun kalktığı iskeleye gittik. Yaklaşık 15 dakikalık bir kanal yolculuğunun ardından Venedik'e vardık.  Hava sıcak mı sıcak, öyle ki akşam aynaya baktığımda pancar gibi olmuştum. 






 
Kulenin önünde uzanan Marciana Kütüphanesi ve sağ kısımda Dükalık Sarayı ile San Marco Meydanı San Marco Bazilika'sını da barındırır.
  Kuşkusuz en önemli köprülerden biri  Canal Grande üzerindeki  dört köprüden en eski olan "Ponte Rialto", Rialto Köprüsüdür. Elimdeki dondurmalardan birisi fotoyu çekenin :)
Venedik'e gidipte gondola binmemek olmaz. Orada bile sıra var. Öyleki; rehberimiz önceden rezervasyon yaptırmasına rağmen 10 dakika bekledikten sonra gondollara binebildik. Yarım saatlik tur kişi başı 20 € idi.  Kimi zaman kanal o kadar daralıyor ki, iki gondol neredeyse birbirine sürtüyor. Bazen gondolcular Napoliten şarkılar söylüyorlar, ama gerçekte Napoliten şarkılar bu bölgeye ait değil ! Napoli yöresinin aşk  yüklü şarkılardan en ünlüsü O sole mio ( Oh, Benim Güneşim)'dir.

İç çekiş köprüsü adıyla anılan köprü; sol taraftaki Dükalık Sarayında mahkemeye çıkarılıp mahküm edilen mahkümların sağdaki hapishaneye götürülürken, son defa dış dünyaya baktıkları yer olması nedeniyle bu adla anılmaktadır.
Gezi notlarından
 "...Barbarlar gelince Venedikliler bugünkü adalara yerleşiyorlar. Geçimlerini deniz ticareti ile sürdürüyorlar. Roma İmparatorluğu nihai olarak 395 yılında bölününce; Venedik Batı Roma'da kalıyor. Batı Roma İmparatorluğu'nun 5. yy'da çökmesiyle Dükler dönemi Venedik'te başlar. Dükler yönetime 1 yıl için seçilirler. Venedik çok dindardır. Savaş filoları da güçlüdür. Venedik; Kutsal Roma-Germen savaşına katılır. Çok zenginleşir. Topraklarını genişletir. İlk ticari darbe Bizans İmparatorluğundan gelir. Bunu üzerine papayı da yanına alarak; Katolikleri 4.Haçlı Seferine kışkırtır. İstanbul yağmalanır. Yunanlılar yönetimden uzaklaştırılır, Latinler yönetime girer. 1204-1279 yılları arasında Venedik İstanbul'da hüküm sürer. Osmanlı'nın zamanla güçlenmesi ile ticaretleri yavaşlar...1861 yılında II.Vittoria Emanuele İtalya Birliğini kurar...
Binaların temellerine çakılan kazıklarda Antep'ten getirilen katran çamları kullanılmıştır.
Maskeler Venedik'e özgüdür. Şubat ayının ikinci pazarında oruç ayına girerler. Bunu kutlamak için sokak tiyatrocuları utançlarından kendilerini gizlemek için maskeleri kullanmışlardır. Zamanla bu maskeler karnavallarda kullanılmaya başlanmıştır.
Venedik'i oluşturan en önemli adalardan Murano'da dünyanın en pahalı ve değerli camları işlenir. Burano dantelleri ile ünlüdür.  Torcello'da ise Batı Hun İmparatoru Atilla'nın thatı bulunmaktadır.." 

Venedik'teki gezimiz yaklaşık 7 saat sürdü. Dönüşte yine vaporetto ile Yeni Venedik'teki otelimize yerleştik. İtalya'nın bu tarihi  ada şehrindeki fotoğrafları aşağıdaki slayt gösterisinde bulabilirisiniz.




Devam Edecek...3. Bölümde Pisa'dayız...

15 Ekim 2010 Cuma

2006 İtalya...1.Bölüm: Verona

İtalya

İtalya Roma İmparatorluğu'na 1800 yıldan fazla ev sahipliği yapmış, topraklarında M.Ö.8000 yılına uzanan yerleşimleri barındıran; havası tarih ve kültür kokan yılda yaklaşık 50 milyon turisti ağırlayan dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biridir.
2002 yılında Prag-Çek Cumhuriyeti'ne kardeşimle gerçekleştirdiğimiz ilk yurtdışı seyahatinden 4 yıl sonra, 2006 yılı Haziran ayında bir haftalık İtalya turuna yine kardeşim ile beraber çıktım.

Malpenza Havaalanı

THY'nin İstanbul-Milano seferini yapan uçağımız, Milano yakınlarındaki Malpenza Uluslararası Havaalanına 3 saatlik bir uçuş süresi sonunda öğleye doğru indi. 

SETUR ile gerçekleştirdiğimiz bu turda 18 kişi idik. Bavullarımızı bizi bekleyen midibüse yerleştirdikten sonra Milano yanından geçen otobandan ilk durağımız Verona'ya  doğru yol almaya başladık.










Milano yanından geçen otoyolda ilk başlarda trafik oldukça sıkışıktı. Aynı Türkiye'deki gibi. 
İtalyanlar da bizim gibi araba kullanıyor. Korna sesleri, kamyonların orta şeritten gitmesi ve motorsikletlilerin -özellikle Roma'da çok gördüm- araçların arasında slalom yapması. Öyle ki; arabaların kırmızı ışıkta durdukları yer yaya geçidi çizgisinden en az 3 metre geride. 


Bakmayın güldüğüme gözlerimden yorgunluk akıyordu. 
İzmir'den 22:00 uçağı ile İstanbul'a geldik. İç hatlardan dış hatlara gidip, orada sabahladık desem yeridir. Zira Milano uçağı sabah saat 7:30'da ve biz evrakları SETUR'un Dış Hatlar ofisinden saat 5:30'da alacaktık. Bekleme salonundaki koltuklar da mindersizdi. Sabaha kadar buz kestik, haliyle uyuyamadık.

Bergamo dış kısımları


İtalya'da bazı otoyollar üzerinde; Autogrill firmasının işlettiği, benzinliklerin yanında market-büfe-tuvalet karışımı işletmeler var. Lavaboya gitmek için mutlaka marketin içine girmeniz ve çıkarken de marketin içini dolaşmanız gerekiyor. İyi taktik. Öyle ki; alışveriş yapmasanız dahi sırada bekliyorsunuz. Kasiyerin yanından ancak eliniz boş geçebiliyorsunuz.




 
Brescia yakınlarındaki "Katı Atık Enerji Tesisi"nde Brescia ve civar yerlerden toplanan evsel katı atıkların yakılması ile elde edilen elektrik enerjisi Brescia şehrinin ihtiyacını karşılıyor.
Dikkatimi çeken; bu ve benzeri birçok işletmeyi yol boyunca geçtik. Ancak, bahçesi bakımsız ve anlamsız yığınlarla dolu bir tane bile işletme gözüme çarpmadı.
Brescia şehri bilimsel araştırma merkezlerinden biridir. 


Verona'ya varmadan önce tur midibüsümüz  Garda Gölü  "Lago di Garda" kıyısında kurulu Sirmione kasabasına uğradı. Burası bizim sahil kasabalarımıza benziyor.
Zenginlerin ve Avrupa jet sosyetesinin göl etrafında malikaneleri var. Buradayken çok ilginç birşey oldu. Rehberimizi başka turun rehberi aradı. Turistlerden biri gölün derinliğini merak etmiş:) Bizim rehber de şaşırdı kaldı. Metreyle ölçecek sanki :))



Garda Gölü, kuzeydeki Po Ovasını besleyen italya'nın en büyük nehri olan Po'ya akmaktadır.

Sirmione - Garda Gölü
Lago di Garda
Verona'da yerleşim M.Ö. 1500 yıllarına kadar dayanıyor. Galyalılar ve Venetler M.Ö. 1. yy.'a kadar hüküm sürüyor. Bu tarihten itibaren Roma hükümdarlığına giriyor. Batı Roma 470 yılında yıkılınca, Kuzey bölgeler sahipsiz kalıyor. Verona taraflarında 800 yılına kadar Germenler hüküm sürer. Pagan olan Germenlerin 9.yy.'da atılması ile şehir tekrar hristanlığa dönüyor ve şehirde yapılaşmaya hız veriliyor. Tarım ve hayvancılık geliştiriliyor.




Verona şehri Adige Irmağı etrafına kurulmuştur.
Verona'nın en önemli köprüsü, Adige Irmağı üzerine yapılmış olan Pietra'dır.











Verona'nın kuşkusuz en önemli tarihi yapılarından biri de Klasik Roma İmparatorluğu döneminde M.Ö.30 yılında yapılan  "Arena"dır. 
Günümüzde de tiyatro ve opera festivallerine ev sahipliği yapmaktadır.

William Shekespeare'in "Romeo ve Juliet" adlı trajik aşk hikayesini oyunlaştırdığı eserini bilmeyenimiz yoktur. Shekespeare'in  oyunları hep İtalya'da geçer.

Bu oyun; Verona'nın iki düşman ailesinin gençleri arasında geçen trajik aşk hikayesini betimlemektedir. Juliet'in ailesi papa yanlısı iken, Romeo'nun ailesi papalığa karşıdır. Bu oyunun en çarpıcı sahnesi ise Romeo ile Juliet arasında balkonda geçer.

Juliet Evi'nin avluya giriş kısmındaki duvar çeşitli milletlerden insanların evlenme dileklerini içeren kağıt parçacıkları ile dolu. Bizdeki dilek ağacı misali. 
Söylemeye gerek yok, hınca hınç turist ile dolu.









Verona'daki gezimiz yaklaşık 4 saat sürdü. İtalya'nın bu tarihi kuzey şehrindeki fotoğrafları aşağıdaki slayt gösterisinde bulabilirisiniz.



Devam Edecek...2. Bölümde Venedik'teyiz...

14 Ekim 2010 Perşembe

İlk Yazı...

Kendime bir blog açtım... Haliyle bir yerden başlamak gerek, ilk önce bir yazı ister. Kuru kuru olmaz. İletişim şart. Yazmak gibi bir huyum yoktur. Hayatım boyunca anı defterim bile olmadı.  İhtiyacını hiç hissetmedim. Kalem tutmuşluğum sadece öğrencilik hayatımda ders notları ile sınırlı. Ama nedendir; şimdi canım yazmak istiyor işte. Ama ne olursa... Havadan sudan belki gerekli belki gereksiz. Tabi buna yazmak denecekse... Robotlaşan tek düze dünyada paylaşmak istiyor insan. Duygularını, hissetiklerini, gördüklerini... Geç mi kaldım; bilemiyorum. Devam eder miyim; bir işi yarım bırakma gibi bir huyum hiç yoktur ama, hergün de yeni bir kayıt ekleyemem herhalde. İşte böyle dostlar, arada bir görüşmek üzere...

BUMERANG üyesi

Bumerang - Yazarkafe