23 Nisan 2011 Cumartesi
Topaç
İpi, topaça sardı önce çocuk. Fırlatarak çekti ipi. Topaçın metal ucu beton zemine değdi. Kurulmuş zembereğin boşalması gibi dönmeye başladı topaç. Ne kadar da çabuk geçti yıllar. Daha dün gibi aklındaydı oğlunun doğumu. Stresli ve merakla beklenen ayların sonunda bir erkek çocuğu olmuştu Halil’in. Adını Hakan koymuşlardı. Ne kadar da yaramazdı ufakken, hele ayaklanınca. Kerata işte. Ne zorluklarla büyüttüler onu, yaşıtlarından eksik kalmasın diye kendilerinden aldılar oğullarına verdiler. Mahcup etmedi Hakan onları. İlk, orta lise derken Mülkiye'yi bitirip önce kaymakam sonra da vali yardımcısı oldu. Merkezden dışa doğru döne döne savruldu topaç. Evlendi Hakan. Doktordu eşi, kaymakamken tanışmışlar bir yıl içinde de evlenmişlerdi. İkinci yılın sonunda da bir erkek çocukları olmuştu; Haluk. Yakınlardan bir ses geldi. Biri O’na mı sesleniyordu ne. “Dede! Dede!” dedi ağlamaklı ses tonuyla oğlan, “Topacım çukura düştü.” Bastonundan destek alarak doğruldu Halil dede, eğildi aldı topacı düştüğü yerden. Kerata doladı yine ipi topaça, fırlatıp attı parkın beton zeminine. Halil Dede yine daldı geçmişe, geçmiş güzel günlere...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder